13 Mart 2016 Pazar

kaçış

bu aralar o kadar yoğunum ki yapmam gereken zilyon şey var. örneğin şu an bir proje yetiştirmem lazım ama blog yazıyorum. çok mantıklı.
bu seferki biraz düz yazı olacak çünkü içimi dökmeye ihtiyacım var. her şeyle tek başıma mücadele etmekten yoruldum. ilişki, okul, ekonomi, ailenin sorunları, projeler, yazılar, yaşam atölyesi, e tabii mücadele duygusu. sürekli bir eksiklik ve sorumluluklarımı yerine getirmemekten kaynaklı suçluluk duygusu ile yaşıyorum. eskiden olsa kaçabildiğim en uzak yere yolculuk ederdim. ama onun için ekonomim yok hayatla baş etmek zorundayım. ve artık gerçekten yoruldum. keyif alamıyorum hiçbir şeyden. yeterlilik vermeliyim hayata. sıkıldım artık. gerçekten dinlenmek istiyorum. birileri de bana yardım etsin istiyorum. herkesin arkasında olmaktan herkese destek olmaktan buna annem babam dostlarım da dahil. yoruldum. gerçekten yoruldum.

bir de tabii görev edinme güdüsü var. herkesin arkasında durmaya destek olmaya yardım etmeye o kadar alışmışım ki ve onlar da o kadar alışmış ki ben yaslanmak istediğimde çil yavrusu gibi ağılır oldu millet.

ve en çok neyden yoruldum biliyor musunuz? en çok da insanların benim her şeye yetişebileceğimi zannetmesinden yoruldum.

sen yaparsın, mutlaka yetiştirirsin, toparlarsın nasılsa.
android işletim sistemi ile çalışmıyorum a dostlar! yatağıma yatıp bir daha çıkmamak istiyorum. olmuyor.

emizlik yapılacak çünkü akşama insanlar gelecek ayıp olur, proje yapılacak çünkü öğretmenlerin beklentileri fazla büyük, dostların dertleri dinlenecek araları yapılacak, yaşam atölyesi ve tiyatro grubu çalıştırılacak ki bu da onların çalışması gerekenden iki kat fazla çalışmam lazım demek.

sistem çöküşte kim attıysa şu virüsü bi temizleyiverin de uzaya kaçayım.

sevgiler...

3 Mart 2016 Perşembe

yıpranmış parçalar

eski birkaç fotoğraf yazdırdı tekrar bana. bir zamanlar ümit verdiğim ve ümitlendiren şeyler. dostlar, başarılar, kaygılar. boşyere eski püskü kağıtlar.

hani yatarsın sevdiğinin dizine. aklında hayat vardır. ciddiyim sürüp giden sürekli yetiştirmeye çalıştığımız küçük çakıl taşlarını bi türlü sektiremezsin gölde de cup diye batıverir.

ne acıklı dönüp baktığımda bir zamanki sevdiğimin kucağıma başını yaslayışını hatırlamıyorum. ama son kavgamızı- daha doğrusu kavgasızlığımızı- unutmak elde değil. aldatıldıktan sonra değişirmiş insan. neden hiç üzülmedim de timsahlara akıttım gözyaşlarımı acaba?

herkesin o söylenip durduğu hislerden uzak soğuk bir cam arkasından izliyorum sanki yaşamımı. mutluluk hüzün yasaklanmış. her şey zafer çığlığının gıdıklayan dokunuşlarında.
peki o kadar şeyi başardıktan sonra? yeni sayfalar yeni insanlar bitek bilmeyen sonsuz dağılım içinde kısırlanırlar.

en son ne düş görmüştüm acaba? sevdiğim gece çok kabus gördüğümü söylüyor. ne görüyorum acaba bu kadar hayaletlerim varsa?

korkunç saçma ve bir o kadar saykodelik rüyalarımın bazılarını hatırlıyorum. garip şey şu bilinçaltı vesselam.

son bikaç ayın kısa özetini yazmak da isterim size: varlığına güvendiğim ilk erkek tarafından aldatıldım. yaşam atölyesi kurdum, sınıfı geçtim, ve yeni bir sevda edindim-kendi çapımda.

insanlar bazen şanslı. hisleri onları ölünceye kadar dövebiliyor. tokat atabiliyor yüzlerine dudaklarından öpebiliyor.
aynanın öteki yanında olmak gibi sanki benim hislerim. yalan yansıma. değersiz hakikatsiz minik gıdıklamalar.

yoruldum koşup durmaktan. hani diyorum şu yol kenarındaki çıkmaz sokağa dönüversem bıraksam hareket etmeyi... ne tutuyor beni. asla bilemedim. ve korkarım ki bazılarımız hiç bilemeyecek.


mutlu düşler sizlere...