14 Nisan 2017 Cuma

Dedem Öldü.

Dedem öldü.

ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyorum.  boşlukta süzülüyormuşum gibi.

anlamlandıramıyorum. gerçekçi gelmiyor. ben küçükken bir evimiz olmadığı ve lojmanda kalmak zorunda olduğumuz için annem beni dedemlere göndermiş. uzun süre onlarda kaldım. doğru düzgün bir babam olmasa da bir dedem vardı.

Dedem öldü.

yarın cenazesi var. ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilmiyorum. hala gerçekçi değil. akşam yola çıkıyorum. cenazesine.

Dedem öldü.

küçükken sahnede ağlamam gerektiğinde bunu düşünürdüm. bana en çok acı veren ihtimal buydu çünkü. her şeyden herkesten önce. sonra o kadar acı verici gelirdi ki bu düşünce unutmaya çalışırken daha çok ağlardım.

Dedem öldü.

artık sahnede ağlamam gerektiğinde daha acı verici bir şey düşünemiyorum.

Dedem öldü.

ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilmek istemiyorum.

13 Mart 2016 Pazar

kaçış

bu aralar o kadar yoğunum ki yapmam gereken zilyon şey var. örneğin şu an bir proje yetiştirmem lazım ama blog yazıyorum. çok mantıklı.
bu seferki biraz düz yazı olacak çünkü içimi dökmeye ihtiyacım var. her şeyle tek başıma mücadele etmekten yoruldum. ilişki, okul, ekonomi, ailenin sorunları, projeler, yazılar, yaşam atölyesi, e tabii mücadele duygusu. sürekli bir eksiklik ve sorumluluklarımı yerine getirmemekten kaynaklı suçluluk duygusu ile yaşıyorum. eskiden olsa kaçabildiğim en uzak yere yolculuk ederdim. ama onun için ekonomim yok hayatla baş etmek zorundayım. ve artık gerçekten yoruldum. keyif alamıyorum hiçbir şeyden. yeterlilik vermeliyim hayata. sıkıldım artık. gerçekten dinlenmek istiyorum. birileri de bana yardım etsin istiyorum. herkesin arkasında olmaktan herkese destek olmaktan buna annem babam dostlarım da dahil. yoruldum. gerçekten yoruldum.

bir de tabii görev edinme güdüsü var. herkesin arkasında durmaya destek olmaya yardım etmeye o kadar alışmışım ki ve onlar da o kadar alışmış ki ben yaslanmak istediğimde çil yavrusu gibi ağılır oldu millet.

ve en çok neyden yoruldum biliyor musunuz? en çok da insanların benim her şeye yetişebileceğimi zannetmesinden yoruldum.

sen yaparsın, mutlaka yetiştirirsin, toparlarsın nasılsa.
android işletim sistemi ile çalışmıyorum a dostlar! yatağıma yatıp bir daha çıkmamak istiyorum. olmuyor.

emizlik yapılacak çünkü akşama insanlar gelecek ayıp olur, proje yapılacak çünkü öğretmenlerin beklentileri fazla büyük, dostların dertleri dinlenecek araları yapılacak, yaşam atölyesi ve tiyatro grubu çalıştırılacak ki bu da onların çalışması gerekenden iki kat fazla çalışmam lazım demek.

sistem çöküşte kim attıysa şu virüsü bi temizleyiverin de uzaya kaçayım.

sevgiler...

3 Mart 2016 Perşembe

yıpranmış parçalar

eski birkaç fotoğraf yazdırdı tekrar bana. bir zamanlar ümit verdiğim ve ümitlendiren şeyler. dostlar, başarılar, kaygılar. boşyere eski püskü kağıtlar.

hani yatarsın sevdiğinin dizine. aklında hayat vardır. ciddiyim sürüp giden sürekli yetiştirmeye çalıştığımız küçük çakıl taşlarını bi türlü sektiremezsin gölde de cup diye batıverir.

ne acıklı dönüp baktığımda bir zamanki sevdiğimin kucağıma başını yaslayışını hatırlamıyorum. ama son kavgamızı- daha doğrusu kavgasızlığımızı- unutmak elde değil. aldatıldıktan sonra değişirmiş insan. neden hiç üzülmedim de timsahlara akıttım gözyaşlarımı acaba?

herkesin o söylenip durduğu hislerden uzak soğuk bir cam arkasından izliyorum sanki yaşamımı. mutluluk hüzün yasaklanmış. her şey zafer çığlığının gıdıklayan dokunuşlarında.
peki o kadar şeyi başardıktan sonra? yeni sayfalar yeni insanlar bitek bilmeyen sonsuz dağılım içinde kısırlanırlar.

en son ne düş görmüştüm acaba? sevdiğim gece çok kabus gördüğümü söylüyor. ne görüyorum acaba bu kadar hayaletlerim varsa?

korkunç saçma ve bir o kadar saykodelik rüyalarımın bazılarını hatırlıyorum. garip şey şu bilinçaltı vesselam.

son bikaç ayın kısa özetini yazmak da isterim size: varlığına güvendiğim ilk erkek tarafından aldatıldım. yaşam atölyesi kurdum, sınıfı geçtim, ve yeni bir sevda edindim-kendi çapımda.

insanlar bazen şanslı. hisleri onları ölünceye kadar dövebiliyor. tokat atabiliyor yüzlerine dudaklarından öpebiliyor.
aynanın öteki yanında olmak gibi sanki benim hislerim. yalan yansıma. değersiz hakikatsiz minik gıdıklamalar.

yoruldum koşup durmaktan. hani diyorum şu yol kenarındaki çıkmaz sokağa dönüversem bıraksam hareket etmeyi... ne tutuyor beni. asla bilemedim. ve korkarım ki bazılarımız hiç bilemeyecek.


mutlu düşler sizlere...

17 Ekim 2015 Cumartesi

Sezaryenle anka kuşu ve tayyar ahmet beyler

Sonsuzluk çok da derin değilmiş aslında cesaretin aptallıkla arasındaki çizgi de nitekim.

Aldanmak mı zor aldatılmak mı yoksa hiçbir şeyi bilmediğinin yegane bilgisiyle ısrarla küllerden doğmaya çalışmak mı?

Ne ben anka kuşu ne sen külü yapan ateş anladım da aldanmayı anlayamadım. Anlatamadım da boşlukta asılı kalıverdi yine kelimeler iyi mi?

Sonun sonsuz katı ve integralini alırsan çarpanlarımın... Neyse böyle de olmayacak anlamsız kaldık iyi mi?

Bir anlaşılmazlıkla yaşadık bir ve de buçuk katı yıl. Kaskatı olduğumu zannedenle ve onun kırılgan camdan ,yo hayır kristalden, tadıyla...

Özetle: neden?

4 Nisan 2015 Cumartesi

kaçış

Zamanın kendisini bizden çok öldürdüğü dogrudur. Uzun zaman oldu. Uzun zaman sevdim bu sefer cesaret bile ettim sevmeye. Herseye yetecegini dusundugum mücadelem sevmeye yetti. Yarı yarıya.  Mutluluk kozasından çıktı ve kanat açtı göğe.  günün sonunda kapatacak gozlerini sonsuz göğe. Kaçtım. Yine. Kendimden. Kaçıyorum. Ne zaman düşlesem uzaklaşıyorum. Unutuyorum
 Hafızam oyunlar oynuyor ya da. Karların beyazlığında eskitiyorum karanlığımı. Söylemedi kimse ne zor olduğunu zamanın, ne zorlandığını.

Mutluluk? Kelime anlamına girmek kadar gereksiz nedensiz gülümseyen mutluluk. Yaşam iplerini koparmışken ısrarla tutunmak uçuruma. Hani olur ya bir an düşer jeton ve bir boşluk doğar içine. Ne yapar insan?

Bilmiyorum hiçbir şeyi.  Umutsuz değilim.  Mutsuz? Belki.

büyümeye çalışıyorum.  Belki fazlaca büyüyorum. Anlamsız kelimeler anlam kazanıyor gözlerinde, kirpiklerin altını çiziyor mühim bulduklarını. Bir başka bitiş indirecek mi bayrağını başlangıca? Bekle zamanım. belki yol bu defa kendi gelir ayaklarınızımızın dibine.

27 Temmuz 2014 Pazar

yorgun

sürekli kendini yok etmeye programlanmış bir programın döngüsüne giriyor yaşamım. tüberküloz. canım çok yanıyor bu defa. sesimi duyurmak için bile gücüm yok aslında. çok yorgunum ne kaptana beni beklemesini söyleyebilecek ne de o mavi kubbeli limana ulaşacak dermanım var.
üniversite: eskişehir. fizan çıksa daha huzurlu olabilirdi kemiklerim. batmazlardı belki bu kadar ciğerlerime belki de bu acı yalnız benim. ağlamak, acı çekmek ve sinirlenmek lüksü ne yazık ki inmemiş vahiyler hayatıma. 
çok yorgunum. canım çok yanıyor bu defa. ağzımdan gelen kanın dramatizmi etkilemiyor beni. ama hayır savaşmam lazımdı ya hani. hani direnecektim sonsuza dek. duracaktım tüm o zorluklara karşı. ama ben çok yorgunum kaptan. bekleme beni.
yeneceğim dediğim herşeyin üstüne giderken asıl yenilmesi gereken kişinin benliğim olduğunu unutuyorum bazen. öyle yekten geliyor ki varlığım. öyle pamuk ipliği, ipek kozası...

dalgalara eşlik etmeye çalışmak için nefes nefese amaçsız koşularım, gökyüzüne erişmek için yeterli görmek trambolini, ve erişmek için duygularına birkaç kadeh şarap... sonsuza dek içsem, öyle ki artık şu beynim düşünme yetisini kaybetse. yalnızca boşluğu tatmak istiyorum. yada aynı anda beş şeyi düşünmediğim bir zaman dilimi talep ediyorum. 
çok yorgunum. seyir defteri de sana kalsın. ne kalemi tutacak ne mürekkebi banacak gücüm var. kollarım bacaklarım olmadan dans etmeye uğraşıyorum. kendini yok etmeye programlanmış bir cihaz gibiyim. ne yaparsan yap sonunda gideceğim...

2 Temmuz 2014 Çarşamba

ama ben kim olduğumu bilmiyorum

Onlar ve binler geçer göz önünden ve hayat zincirinden. Kaçı kalır zihnin dehlizlerinde?
her yıl artik spontane biçimde görüşür olduk fedaimle. Yalnızca her yıl. Yalnızca benim yorulmama yetecek beni tüketecek kadar ama küllerimi savunamadan daha. Her yıl yenileniyor ve tekrar ölüyorum.

2 gun olmadı daha değeli dudaklarına bir daha ve alalı kendi payımı zehrinden kendi özerk Romeo'mun. Ve tekrar kalalı soluksuz. Tekrar ve tekrar. Daha ne kadar mutlu edecek beni? Koruyacak ve bırakacak tekrar. Daha olamadan giyotinim ne kadar hazır kalacak cellatlar? Peki ben neyden korkuyorum bu kadar? Tek bir adım aşka ölümden daha üstün korkuda.

Ezberledim yüzünü. Kısa ve yer yer beyaz saçlarını sakallarını gözlerinin bana bakarkenki rengini ve şairken sessizlikte çınlayan sesini. Susayışını, izmariti götürüşünü dudaklarına. Ezberledim. Hiçbir cümle ve romanı ve ismi cismi parmakları ezberlemediğim kadar ezberledim benliğini. Mazoşizm olabilirdi bu ısrarım. Onun kim olduğunu ezberledim. Ama ben kim olduğumu bilmiyorum.