26 Haziran 2014 Perşembe

MAVİ CEKET VE AYI KAPANI

aylar geçiyor uyum sağladıktan sonra tekrar alışmak için. bir şehre uyum sağlamak yeni bir insanı kabullenmek gibi. ağladığın güldüğün kişiyi terk etmek gibi şehirden ayrılmak da. iyisi kötüsü sen olduğun şehri yine sen olmaya çalıştığın yere dönerek geride bırakıyorsun.

gecenin üçü sessizlikte soluksuz çığlıkların çınladığı gece. 3 saat var buradan da gitmeme. 3 saat kaldı tekrar ana rahmine dönmeye. kızgınım hırslı ve öfkeliyim kendime. çoklu kişiliğin yok. lanet olsun ki başka bir karaktere yükleyip azaltamıyorum yükümü bu defa. tek bir karakterde taşımak zorundayım. yine başladı koşu. mücadeleye adımlar kala ya yavaşlarsam ya durursam istemsiz daha kötüsü ya biri beni durdurma cürreti gösterirse? korkuyorum. ölümden değil lakin ölümüne. tekrar yeni bir yaşama korkuyorum. içgüdülerim deli gibi tekrar kaçabileceğimi haykırıyor. ama kaçsam da herkesten ve herşeyden daha ne kadar kaçabilirim kendimden?
kaç yıl kaç asır kaldı yaşamamıza? kaç bin yılda tükenecek insanlık? yıllar yok önümüzde belki aylarımız dahi yok oldu, yok edildi. çocuklar aileler katledildi. bir yanım savaşmak mücadele etmek istiyor bir yanım ise umutsuzluk afyonuyla tutuşmuş halde. ne kaldı benden geriye? 
benim yatmadan yanıma almayı unuttuğum suyum, unutmuş beni çoktan. umurunda değilmişim asırlardır. benim mavi ceketli fedaim şiirlerinde duyumsamamış bile ismimi hayalinde başka saçlar gezinmiş. sesi başla tenlere çarpmış ve geri dönmüş kulaklarına. benim kalemi asırlar kesen sevgilim. unuttuğun dudaklar nasıl sayıklar seni. ilk tanıştğımızda kalbim başkasının ellerine hapisti senin yüreğinse benim parmaklarıma dolanmıştı. şimdi benim ya senin şeytan merdivenin. anımsamadan yerdim duygularımı. umursamadan. ne yazık ki henüz hatırladım rüyalarımı. asla aşık kişi olmayacağım ben. asla amaçsız olmayacağım. mücadelem olacak ardımda pelerin gibi rüzgarın okşadığı. asla ama asla susuzluk olmayacak içimi acıtan. kömür karası düşler ve bomba altında parçalanan çocuk gözleri kabuslarımda. susuzluk değil artık.

5 Haziran 2014 Perşembe

insomnia

Uyandım. Her gün her sabah veya akşam gerçekleştirilen bu eylemin ilk kelime olacak kadar önemi neydi diyeceksiniz. Hayır bu defa uykumdan uyanmadım.
Uyandım. Aslında drama kraliçesi olan ben nasıl olmuştu da uyanıvermişti anlamamıştım. Anlayamayacaktım belki de. Alkolün etkisi olsa gerekti bu uyanış yada belki bu defa fazla çekmiştim dumanı ciğerlerime. Bilmiyordum. Bilmemin dr bir önemi yoktu zaten. Kiri pisi halı altına iteleyen tembel bir hizmetçi olduğumu anladım. Ve yalnız olmadığımı yalnızlıkta. Kıvrımlı bedenin şehvete duyduğu açlıkla ilk zevkini tatmasına benzedi bu uyanış.  Diyeceksiniz dostum ne uzattın mevzu nedir? Neydi bu uyanışın sebebi? Bir kabustan hortlayan gerçek sanrılı düşlerini n bir serabın ötesine koştuğu nasıl düştü aklına?
Hiçbir günün hiçbir güne gitmediği veya hiçbir saniyenin dakikaya ulaşmak için acele etmediği bir anda dinlediğimi fark ettim. Öylesine dinlediğimi. Benden büyük drama kraliçesi bir adamın şaraba olan aşkının benden de öte oluşunu hazımsadım saatlerce. Aşk bu muydu? Sanmıyorum. Aşka inanmayan bir aşık kadar anlamsız biriyim. Böyle yetiştim. Eğitimim terlik yerine yalnızlık cezası içerdi hep. Sevgisizlik. Ve her nasılsa hep cezalıydım ve hatalıydım. Bundan olsa gerek sevgisizliği kendimdrn çok sevdim. Ama şaraptan çok değil.  Siz şimdi yine durdurup beni soracaksınız nedir yani şarap? Simgeden çok simgeci ve gerçekten çok imgeci bir insanım ben diyerek kelime oyunları yapabilirim elbet. Ama aklımdan geçen bu da olsa benim cevabım yine sizi hiç enterese etmeyen saçma bir cevap olacak. Yani ne siz sorun ne de ben saçmalayayım daha kolay olur sonunu getirmek yazının. İşte o adamdı. Şarabı kendinden ve kendini evrenin geri kalanından çok severdi. Benim bir üst versiyonum yani ben 2.0. Daha üst güncellemesi olmayan ve her şarap onun tadını aldığım yalandan insanların fedaisi ve ne yazık ki ruhu güzeldi. Ruhu güzel çok insan tanıdım değerli kişi.
Gece uyurken çıplak ve hava her nasıl olirsa olsun kalın bir battaniye altında cenin pozisyonunda dalarım sol yanımda. Bilirsiniz sola kayarım hep biraz. Başucumda 2 şişe su sigara ve çakmak vardır mutlaka. Ve onun hayatımda olmaması uyurken yanıma su almayı unutmak gibi birşeydi. Kalkıp almaya üşeniyor ama tıpkı şu an olduğu gibi gece ve sabah bilmem kaç kere uyanınca susuz kalacağımı bilerek ısrarla ksndi yarattığım anne karnında kalmakta ısrar ediyordum.
Ahmet Telli'nin dediği gibi küstü öldürdü kendini su sanki. Anahtar deliğinden bakarken yakalanmış yeni yetme genç bir oğlanın utangaçlığında dönemezdim ya ona suyun ayaklanıp gelmesini beklemek kadar şizofreniye yakın bir beklentiydi onu beklemek.
O nedenle her zamanki gibi gözlerimi kapatıp tekrar uyumaya çalıştım...